Muharrem YERLİ

Muharrem YERLİ

Sizce Ben Üşüttüm mü ?

Sizce Ben Üşüttüm mü ?

Sizce Ben Üşüttüm mü ?

Hiç hapis deneyimim olmadığı için, ;
Tek başına günler geçmiyor.
Keşke birkaç yıl yatsaymışım..
En son da televizyon uydusu arızalandı iyi mi ?
Kimi arıyorsam gelmiyor.
“Abi otur oturduğun yerde” diyor, biri
Kimi de:
“Abi başka işin gücün yok mu?” diyor.
Biri de:
“Valla virüssüz yol biliyorsan geleyim” dedi.
Kitap, müzik, film falan demeyin,
Onlar bitti.
En son.. diş macununu boşaltıp yeniden doldurdum.
Çamaşır mandallarının karşılığını değiştim.
Evin içten içe yüzölçümünü yaptım.
Geçen sabah..
Pendikten bizim Mevlüt Usta’yı aradım.
“Bugünün Aydınlık var mı” dedim.
“Var” dedi..
“Üçüncü sayfayı aç sağ alt köşede kutu bir haber var onu yüksek sesle oku” dedim.
Okudu.
Ee dedi.
“Sabah bir mevlüt okutarak güne başlayayım, belki sıkılmam” dedim.
Telefonu kapattı.
Bir saat sonra aradım tekrar..
“Mevlütçüm sana askerliğimi anlatayım mı” dedim.
“Yok senin anlatımınla bitmez” dedi.
“Son bir haftasını anlatayım” dedim.. kapattı..
Artık telefonlarıma bakmıyor Mevlüt.
İstanbul’dan sınıf arkadaşım Gazi’yi aradım.
“Kardeşim şimdi depresyona giriyorum, çıkınca seni arayayım” dedi.
Hala aramadı Gazi.
Sosyal medyaya bakıyorum:
Pasta, kek, kete yapanlar, saz çalıp oynayanlar, demlik şakaları..
Ben demliği kimin üzerine devireyim ?
Hatta biri kaynamış suyu üstüme devirse ona da razıyım.
Bir esaslı bağırsam belki boşalacak içim.
Kendimle tavla oynamaya karar verdim.
Sağdaki beni ben tutuyorum.
Sola geçince kendimin rakibi oluyorum..
Kavga ettik..
Kardeşimin oğlu Bora’yı aradım.
“Köydeyim amca, dedemlerden dayımlara geldim” dedi.
“Afferin Bora” dedim. Dayının virüsü yeğene geçmiyor, iyi keşfetmişsin deyip,
On beş dakika nasihat ediyordum ki..
Boşa konuşmuşum, Bora sesimi kısmış..
Eskiden ne güzeldi.
Bir hastalandık mı, hele de gelip giden varsa nazlandıkça nazlanıyorduk..
Bir “öhhü” desem..
Nenem..
“Can can bana gelsin” derdi.
Daha da öksürdüm mü:
“Dağa taşa,
Dağdan aşa
Gide düşmana düşe” derdi.
Şimdi dost da düşman da hasta..
Geçen zorunlu evin yanındaki caddeye çıktım.
İki polis bir bekçi dolaşıyordu.
Durdum karşılarında, onları alkışladım.
Polis:
“Aaabi bizi değil doktorları alkışlayacaksın” dedi.
Baktım adam haklı.
Şimdi ön cephede doktorlar var.
“Olsun” dedim
"Sizde şehir giriş çıkışlarda ateş ölçüyorsunuz sizde hakkediyorsunuz."
Sonra..
"Vay be" dedim içimden kimin aklına gelirdi polis ateş ölçecek?
Artık kimse telefonlarıma bakmıyor.
Aradığıma, patates yerine yanlışlıkla kivi haşladığımı,
Kapının zilini çalıp sonra,
“Kim o” deyip kapıyı açtığımı,
Sigarayı nasıl bıraktığımı uzun uzun anlatınca..
Sanki birbirlerine haber vermiş gibi bakmıyorlar telefonuma..
Geçen babamı aradım;
“Baba bana askerliğini anlatsana” dedim
Kısık sesle anneme,
“Bu kafayı yedi herhalım” dedi.
Ama ben duydum.
Üst kat komşum mahallenin imamı..
Her gece yüksek sesle Kuran okuyordu.
Dün de okuyunca bağırdım;
“Hocam bunları ezberledim, diğerine geç..”
Yasin okuyunca ben de ses verdim..
Düet gibi bir şey oldu.
İki oğlu var.
Her gün maç yapıyorlardı.
Ben de alttan sopayla onları uyarıyordum.
Sanki federasyona onlar da uydu..
Ses seda yok..
Bakkal, manav, kasap..
Herkes birbirinin gözünün içine bakıyor..
Sanki virüs gidince herkes ölümsüz olacak..
Sanki virüs; krizi, beyin kanamasını, tansiyonu, yağlanmayı, ülseri de alıp gidecek..
Zamanında saz maz çalmayı da öğrenmedik ki..
Beste falan yapardık.
“Virüssüz ev arkadaşı aranıyor” ilanına çıksam..
Adam benden garanti belgesi isteyecek..
Mevlüt’ü bilinmeyen numaradan arasam..
Sesimden tanıyacak..
En iyisi..
“Sahibinden az virüslü” diye kendimi ihbar edeyim..

Bu yazı toplam 1172 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Muharrem YERLİ Arşivi