Kars’ın Manevi Tacı: Ebu’l Hasan Harakani Hazretleri

Anadolu’nun İslamlaşmasında Yol Gösteren Bir Alperen ve Allah Dostu. Horasan Diyarından Kars’a Uzanan Manevi Bir Yolculuk

Kars Kafkas Üniversitesi Ebu’l-Hasan Harakânî Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü ve İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Hadis Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Muhammed Alparslan Kartal’ın ifadesiyle, Anadolu’nun en güçlü maneviyat rehberlerinden biri olan Ebu’l Hasan Harakani Hazretleri, 963 yılında İran’ın Rey veya Bistam’a yakın Harakan köyünde dünyaya geldi. Asıl adı Ali bin Cafer olup, zamanla Ebu’l Hasan Harakani ismiyle tanındı. Seyyid olduğu rivayet edilen Harakani, Selçuklu döneminin ruh ikliminde yetişmiş, hayatının büyük bölümünü doğduğu topraklarda geçirerek, tasavvufun derinliklerine yönelmiştir.

Beyazıd-ı Bistami’nin Asırlar Öncesinden Müjdesi

Tasavvufi eğiliminde en belirleyici etki, Beyazıd-ı Bistami Hazretleri’nin Harakan köyünden geçerken söylediği şu söz olmuştur:

“Bu köyden bir hak eri çıkacak, adı Ebu’l Hasan olacak. Benim yoluma bağlanacak ama beni geçecek.”

Bu müjde, Harakani’nin maneviyat yolculuğuna ışık tutmuş, onun şevkini perçinlemiştir.

Kars’a Gelişi ve Alperenlik Ruhuyla Kurulan Dergah

Tuğrul ve Çağrı Bey’in Anadolu’ya öncü akınları sırasında, Harakani’nin de bir Alperen ruhuyla Kars’a geldiği düşünülür. Henüz Anadolu’nun İslamlaşmadığı, halkın çoğunluğunun gayrimüslim olduğu bu coğrafyada tekke kurarak, İslam’ın hoşgörü anlayışını temsil eden Harakani Hazretleri, herkese açık sofrasıyla gönülleri fethetmiştir.

“Gelenin kimliğini sormayın, ekmeğini verin, suyunu verin”

Onun insan sevgisini özetleyen bu cümlesi, inanç farkı gözetmeden herkese şefkatle yaklaşan bir anlayışın ifadesidir. Allah’ın ruh üflediği her insanın Harakani’nin sofrasına oturmaya layık olduğunu söyleyen bu büyük veli, İslam’ın evrensel merhametini temsil etmiştir.

Yahni Dağı’nda Şehadet ve Türbe Menkıbeleri

Harakani Hazretleri, cihat anlayışını da terk etmemiş, inancı uğruna şehit düşmüştür. Yahni Dağı civarında şehit olduğu bilinir. Kabri ise uzun süre kayıp kaldıktan sonra Osmanlı döneminde bir askerin rüyasıyla yeniden keşfedilmiş, bugünkü yerine, Kars merkezdeki Evliya Camii yanına taşınmıştır. Bu olay, onun manevi tasarrufunun yüzyıllar boyunca devam ettiğine inanılmasına vesile olmuştur.

İmam Kuşeyri ve Ebu Sa’id el-Hayr’ın Takdirleri

İmam Kuşeyri, Harakan’a gelip Harakani’yi ziyaret ettikten sonra şu sözleri söylemiştir:

“Onun huzurunda bildiğim her şeyi unuttum. Kendimin velayet makamından azledileceğini zannettim.”

Ebu Sa’id el-Hayr ise, Harakani’nin huzurundayken sükût ederek, “Bir konuda iki tercümana gerek yok” demiştir. Bu ifadeler, Harakani’nin dönemin en büyük sufileri üzerindeki etkisini göstermektedir.

Gazneli Mahmud’un Huzurunda Eğildiği Zat

Gazneli Mahmud’un sarayına davetini reddeden Harakani, sultanın bizzat dergahına gelmesine rağmen onu kapıda karşılamamıştır. Fakat sohbet esnasında Gazneli Mahmud onun hikmet dolu sözlerinden öylesine etkilenmiştir ki, hürmetle eğilmiştir. Harakani’nin verdiği dört nasihat arasında şunlar yer alır:

1.Bilerek günah işleme

2.Cemaatle namazı terk etme

3.Bütün mahlukata karşı şefkatli ol

4.Cömert ol

İbn-i Sina ile Aslanlı Karşılaşma

Tasavvufa ilgi duymaya başlayan İbn-i Sina, Harakani’yi ziyaret etmek üzere Kars’a gelir. Harakani’nin evde olmadığını öğrenince onu ormanda bekler. Dönüşte Harakani’nin, arkasında odun taşıyan bir aslanla geldiğini görür. Bu manzara karşısında hayrete düşer. Harakani ise, “Sabır gösterdiğim içindir ki, Allah bize böyle hizmetkârlar lütfetti,” diyerek zahirdeki sıkıntıların batında nasıl tecellilere dönüştüğünü öğretir.

Altın Silsilenin Halkası ve Ahmet Yesevi’ye Uzanan Yol

Ebu’l Hasan Harakani’nin halifesi Ebu Ali Farmedi’dir. Bu zat, hem İmam Gazali’nin hem de Yusuf Hemedani’nin şeyhidir. Yusuf Hemedani ise Ahmet Yesevi’nin mürşididir. Bu silsile, Harakani’yi Anadolu’yu İslamlaştıran Horasan Erenleri’nin başbuğlarından biri haline getirir. Nakşibendilik, Yesevilik, Bektaşilik gibi birçok tasavvuf geleneğinde onun adı geçer.

“Türkistan’dan Şam’a Kadar… Benim Ayağım Kanar”

Harakani’nin en meşhur sözlerinden biri şudur:

“Türkistan’dan Şam’a kadar nerede bir mümin kardeşimin ayağına diken batsa, o diken benim ayağıma batmıştır.”

Bu söz, onun evrensel şefkatini ve ümmet bilincini ortaya koyar.

İhlas: Halk İçin Değil, Hakk İçin Yaşamak

Şekilciliğe karşı çıkan Harakani, tasavvufu sadece sarık ve cübbeden ibaret gören anlayışa karşıdır. “Halk için yaptığın riyadır, Hak için yaptığın ihlastır” diyerek niyetin safiyetine vurgu yapar. Onun dervişlik anlayışında cömertlik, sabır ve halktan müstağni olma esastır.

Müntehab-ı Nurü’l-Ulum: Harakani’nin Sohbetlerinden Derlenen Tek Eser

Kendisine ait doğrudan yazılmış bir eser olmasa da, müritlerinin notlarıyla oluşan Müntehab-ı Nurü’l-Ulum adlı eseri, bugün elimizdeki en önemli kaynaklardan biridir. 1927’de British Museum’da ortaya çıkan bu eser, Türkçe’ye ilk kez 1997’de Şenol Kantarcı, ardından 2001’de Prof. Dr. Hasan Çiftçi tarafından çevrilmiştir.

Tasavvuf Tarihine Altın Harflerle Kazınmış Bir İsim

Feridüddin Attar’ın Tezkiretü’l Evliya adlı eserinde en uzun yer verdiği velilerden biri olan Harakani Hazretleri, Mevlana’dan Alvarlı Efe’ye kadar yüzlerce sufinin gönlünde taht kurmuştur. Mevlana’nın şu sözü, onun Harakani’den ne derece istifade ettiğini özetler:

“Bizim bu mana pazarında sarf ettiğimiz inciler, onun pazarından aldıklarımızdır.”

Bugün de Yaşayan Bir Miras

Kars merkezdeki türbesi, yalnızca tarihi bir yapı değil; manevi bir çekim noktası, dua ve tevazu mekanıdır. Hakk’a adanmış bir ömür, bugün de Kars halkının rüyalarında ve dualarında yaşamaktadır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kars Haberleri